Ayhancan “Şampiyonların Bahanesi Olmaz”

0
3977

Ülkemizi yurt dışında başarı ile temsil eden genç kuşağın en başarılı yarışçılarından biri olan Ayhancan Güven, uzun zamandan beri takip ettiğim ve sevdiğim bir delikanlı… Bu ay Atıl Atılgan’a, bir yazı ve bir röportaj sözü verdiğim için yoğun programı içinde Ayhancan’ı yakaladım ve bir röportaj yaptım kendisi ile… Aşağıda yoğun kıvamda bir motorsporları muhabbeti var. Baştan söyleyeyim ona göre kendiniz ayarlayın…

Yazıya bir itiraf ile başlayayım mı? Eskiden pist yarışlarını hiç sevmezdim. Çiçek Abbas filminde Şener Şen’in canlandırdığı Şakir karakteri (ismi nasıl tonlayacağınızı biliyorsunuz buna şüphem yok, Ş ve A harflerine ayrı iki baskı ve birazcık yüksek tuşe ile) ‘Bu ne lan Ford, Rönocuyuz olm biz’ derken sanki benim pist ve ralli ayrımımın da bir tanımını yapıyordu. Pist nedir oğlum Ralliciyiz biz diye ortalıkta dolaştığım çömez yıllarımı Allahtan çok kişi hatırlamıyor. Sonraki yıllarda bir televizyon programı için BTCC metinleri yazarak pist yarışlarını sevmeye başladım. Sonrasında işim gereği WTCC, ETCC, GP2, GP3, IFM, WSBR, F2,F3,  AutoGP, Porsche Super Cup gibi bir çok pist yarışını anlatınca içim de ısınmaya başladı bu otomobil sporlarının temiz pak olanına… Rallilerdeki gibi toz toprak çamur yoktu bunda. 2 gün içinde antremanı sıralama turları yarışı derken her şey olup bitiyordu. Sonra Türk ekipleri yurt dışına yarışmaya gidince onları anlatmaya başladım. İbrahim Okyay ve Aytaç Biter’i hem WTCC hem de ETCC’de büyük bir keyifle hem izledim hem anlattım. Ama son zamanlarda beni en çok heyecanlandıran isim Porsche ile yurtdışında bir çok başarıya imza atmış olan Ayhancan Güven. Dogaçlama yapmayı çok sevdiğim için hiç bir hazırlık yapmadan oturdum Ayhancan’ın karşısına. Tabi ki de aklımda sorulacak kilit sorular vardı ama onlar dışında laf lafı açtığı bir söyleşi oldu.Açıkcası bir röportaj klişesi olan bize kendini tanıtır mısın kısmına,  “19 yaşındayım ve 14. sezonumu bitirdim motorsporlarında” diye başladı Ayhancan, yanında aniden bitiveren kediye ters bi bakış atarak. Anladık ki pistte pantere dönüşen bu delikanlının normal hayatta kedilerle arası pek iyi değil. “Yıllardır motorsporlarının içindeyim, inşallah iyi bir sonuca ulaşacağız” diyerek de bu kısmı hızlıca geçiverdik. Yolda gelirken aklımdaki kilit sorulardan biri ile devam etmek istedim.

– Nasıl başladın motorsporlarına? Başlangıç hikayen nedir? Bir de başlamak isteyen gençlere tavsiyelerin neler? Eminim sen bulunduğun pozisyondan dolayı bu soruya çok fazla maruz kalıyorsundur?
– Öncelikle şunu söyleyeyim. sosyal medyada çılgınlar gibi bu soruyu alıyorum. Ben de inanamıyorum nasıl bu kadar çok sorulduğuna… Artık bu soruya cevap vermek için uzun bir metin hazırladım. Kopyala yapıştır yöntemi ile gelen sorulara cevap veriyorum, çünkü ancak bu şekilde yetişebiliyorum. Uzun çok detaylı açıklayıcı bir mesaj attığım için de, soruyu soranı tatmin ettiğimi düşünüyorum. Ne yazık ki ülkemizdeki motorsporlarının bir acı yüzü var. Bu spor bir zengin sporu gibi gözüküyor. Ülkedeki başarılı pilotların çok büyük bir oranı eski yarışçıların çocukları. Şöyle bir gerçek var. Türkiye’de motorsporlarında bir yerlere gelmek istiyorsanız yarışçı bir aileden gelmenizin size çok büyük bir katkısı var. Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim. Babam bu spora otuzlu yaşlarında başladı. Daha önce sokakta gazlayan bir gençken, kendi parasını kazanmaya başladıktan sonra yarışlara girmiş bu şekilde ilerlemiş ve başarılı olmuş.  Avrupa’da bu işin çok farklı olduğunu görünce kendisinin artık bu işi profesyonel olarak yapamayacağını farketmiş ve benim bu işi yapabileceğimin hayalini kurmuş. Bu sayede, babam o kadar sürede kazandığı tecrübeyi bana aktarmaya başladı ve babamın otuzlu yaşlarda kazandığı tecrübeyi ben çok küçük yaşlarda kazandım. Ben daha 10 yaşındayken babamın 45 yaşındaki tecrübesine sahiptim… Bu yüzden Türkiye şartlarında yarışçı bir aileden gelmek çok önemli. Avrupa’da olsanız şartlar daha farklı. Kendi kendinize bunu öğrenebilirsiniz. Türkiye’de böyle bir kültür olmadığı için yarışçılar, yarış dünyasının içindeki bir aileden çıkıyor. Daha çok küçük yaştan önüme bu tecrübeler serilince ben o yaşlarda hızlı bir şekilde rakiplerimin önüne geçtim ve bu spora başladığım günden bu yana otomobil sporlarını bir hobi, bir hafta sonu eğlencesi olarak görmedik. Bu işin profesyonel olarak yapılması gerektiğini düşünüyorduk ve ben çok küçük yaşlardan bu yana hep bunun bilinci ile spora yaklaştım. Hep o piste çıkıp en iyisini yapmalıyım düşüncesi kafamın bir yerinde vardı. Babamın küçüklüğümden beri bana tecrübesini aktarıyor olması, benim bu bilince sahip olmam, başarımdaki ufak etkenler…

Son dönemde TOSFED’in yapmış olduğu “TOSFED Yıldızını Arıyor” bence inanılmaz bir organizasyon… Şu an 41 tane sıfırdan yetişmeye hazır pilot var. Merakla bekliyorum ben de vallahi. Bana da rakip lazım. Şimdi şöyle bir şey de var. Ayhancan 18 yaşında Türkiye’de Şampiyonlar Şampiyonu oldu. Şampiyon olmak kesinlikle çok güzel bir şey ama benim için pek de iyi bir etkisi olduğunu söyleyemem.  Eğer ben yalnız kalırsam kendimi geliştiremem ki. Avrupa’da yarışıp kendimi geliştiriyorum evet ama herkesin böyle bir şansı yok. Ülkede bu rekabet olursa bu spor gelişir. Rekabet nasıl olur peki? TOSFED’in yaptığı gibi hızlı ve yetenekli sürücüleri seçersin onların içinden bu spora devam edebilecek olanlar ile yaşanacak rekabet, Türkiye’de sporu geliştirir. Ben yeni başlamak isteyenlere hep şunu söylüyorum “her zaman hazır olsunlar ve doğru zamanı beklesinler”– Yani şunu istiyorsun. Avrupa’da yarışırken sana yakın gidecek seni zorlayabilecek Türk sürücüler olsun…
– Abi pistte tek bir Türk olarak yarışmak açıkçası çok hoş bir şey değil. Şunu istiyorum ben orada zafer için mücadele ediyorsam ilk on içinde, belki de ilk 5 içinde mücadele eden bir Türk olmalı. Ne olursa olsun ben tek başıma bir şeyler yapıp da ön plana çıkmak istemiyorum. Başkaları da gelsin.

– Daha önce rallilerde Avrupa’ya açılan pilotlarımız oldu ama pist konusunda sen bu işin öncülerinden birisin. Ben aslında seni biraz da Kenan Sofuoğlu’na benzetiyorum. Sen bu yolu açmak için bir hayli uğraştın Peki senin şu an için hedeflerin nelerdir? 
– Bu konuyu çok uzun zamandır Serkan Başkan ile konuşuyorum. Onunla belli planlarımız var, hedeflerimiz var. Bu konuyu Kenan abi ile de konuşuyoruz ve O da benim neler yapmak istediğimin farkında. Sen şu an benim konumumdasın diyor bana. İlk başladığı zamanları hatırlıyormuş. Bana “sen ne Toprak’sın ne Can ve Deniz Öncü’sün, sen şu an benim ilk başladığım zamanlardaki durumdasın. Sen her şeyi kendin yapacaksın. Kimse sana ‘Ayhancan bunu böyle yaparsan şu olur’ demeyecek. Sen kendin gideceksin ve orada tecrübe kazanarak senden sonra gelecek insanlara yol açmış olacaksın diyor. Benim yıllar boyunca ulaşacağım yere belki onlar nispeten daha rahat ulaşacaklar. Sadece ben onlara öncülük yapabileceğim. Mesela şu anda Kenan Abi, Can ve Deniz için kendilerini en iyi gösterebilecekleri Red Bull Rookies Cup’a yönlendirdi. Ben de ileride bir yerlere gelebilirsem, yetenekli birilerine öncülük edip onlara kapı açmak istiyorum. Bu 10-15 yıla yayılabilecek bir olay. Şu an Kenan abinin yaptığı kolay birşey mi? Can ile Deniz’i Asia Talent Cup’a, Rookies Cup’ta olmalarını sağlamak. Ama Kenan abi bir Dünya Şampiyonu olarak o gençlere bir kapı, bir yol açtı. Benim de hedefim öyle bir konuma gelip benden sonrakilere destek olabilmek.  Benim kariyer hedefim ne diye soracak olursan abi,  açıkcası motorsporları çok değişik bir dünya, ne zaman karşına nasıl bir fırsat çıkacak hiçbir zaman bilemiyorsun. İki sene önce şu anki halimi söylesen ben bunu hayal etmezdim. Her yarıştan sonra hiç beklemediğim bir şeyler çıkıyor karşıma. Gelecek sene belki yakın bir zaman evet ama üç sene sonra nerede olacağımı hiç kestiremiyorum. Hedefim, dünya şampiyonu olmak. Ama dünya şampiyonluğunun yanı sıra motorsporları dünyasında tanınan adı geçen bir isim olmak istiyorum. Mesela hiçbir zaman orta sıralar için mücadele eden bir pilot olmak istemedim. Hep en öndeki pilotlardan biri olmak istiyorum hangi seri olursa olsun. Bu belki WTCC olur, DTM, TCR, V8 Supercars, FIA GT, Blancpain serisi hangisi olursa olsun. Ama tek hedefim oranın en üstteki olmak. – Hep konuşulan bir konu vardır. Ülkemizden neden Formula 1 pilotu yetişmiyor. Sen hiç düşünmedin mi? Bunun hayalini kurmadın mı?
– Bunun hikayesini anlatayım Yiğit Abi. İstanbul Park inşaat halindeyken o zamanlar bir de F1 pilotu yetiştirme hayalleri vardı. Benim de o zamanlar yaşım çok uygun. F1 pilotu yetiştirmeye başlayacaksan kaç yaşında olur? O zamanki benim yaşımda… Biz biraz da bu yolda ilerledik.  O zamanlar, şu an F1’de yarışan veya yarışmak üzere olan tüm pilotlarla yarıştım. Şu an F1 yolunda olan Nikita Mazepin, Illott Callum, Lando Norris onların hepsiyle yarıştım ve onların hepsini geçiyordum. Tabi bu söylediğim bundan dört beş sene önce idi. Ama ne oldu, ben 14 yaşındaydım. Karting bütçelerimi bir şekilde, babam,eş dost, minik sponsorlar, o şekilde bulmaya çalıştım. Takıma borç yapıyorduk, sonra ödemek üzere. Bir şekilde yapabiliyorduk. Ama 15 yaşına geldim, Dünya 3.lüğü, 4.lüğü olan, İtalya’da yarış kazanmış kupa kazanmış bir pilotum yani kartingte artık bir ismim olmuştu. Kendimi orada göstermeye başladığım için Türkiye’den bir F1 pilotu çıkabileceğine inanmaya başlamışlardı. Ama benim F4’e F3’e adım atacağım dönemde biz kilitlendik. Gerekli desteği bulamadık, o zamanki yönetimden destek alamadım.Biz onlara şöyle yaklaştık. Dedik ki, şu an destek olun eğer bana verdiğiniz desteğin hakkını veremezsem biz bunu uzun vadede geri öderiz size. Biz kendimizi kanıtlamıştık. Daha ne yapabilirdim ki bir Türk pilot çıkmış kartingte kafaya oynuyor. Schumacher’in oğlu beni hiçbir zaman geçemiyordu.  Hakkinen’in oğlu da öyle. Ama şu an Mick Schumacher F3’te yarışıyor.  Hugo Hakkinen F4’te. Bu pilotları ben rahat geçiyordum. Ama onların elde ettikleri imkanlar, yollarına devam etmelerini sağladı ve bu noktaya geldiler. Peki ben ne yaptım? 15 yaşıma geldim ve imkan bulamadım. O dönemde de onları takip ediyordum. Yarışlar, testler, antremanlar derken bir hayli ilerlediler. Peki ben ne yaptım. Sene başı yine bir havuz topladık, eşten dostan gelen destekler, elimizdeki paralarla ve düşünmeye başladık bununla ne yapabiliriz? Elim soğumasın diye sağda solda 3-4 yarış yaptım. O sırada Avrupa’da yetişen pilotlar senede en az 20 yarış yapıyor, o seriden o seriye gidiyorlar. Avrupa’nın en önemli pistlerinde yarışıyorlar. Yaşlar ilerledikçe F3’e geldiler. Ben yine o sıralarda o havuz bütçesini oluşturmaya çalışıyorum. Rakiplerim kendini geliştirirken ben ister istemez biraz geride kaldım. O sıralarda Volkan Abi (Işık) babama beni Volkicar’a sokmasını tavsiye etti. Bakalım bu otomobilde neler yapacak dedi. Böyle bir konu olunca açıkcası babam da çok istemeye istemeye beni Volkicar’a bindirdi.
– Neden istemediniz Volkicar’ı?
– O zamanlar hala F1 pilotu olmayı çok istiyordum ve Volkicar’ın mantıken buna ters olduğunu, benim pilotajımı bozabileceğimi düşünüyordu. Bunların hepsini hesaba kattığı için benim V1’de yarışmama çok istekli değildi. Ama ben Volkicar’a bindim,  V2 Challenge’da yarışmaya başladım ve pist rekorlarını kırdım. O zamana kadar yapılmış en iyi dereceleri yapıp seriyi kazandım ve V1’e çıktım. Orada ilk senemde başarılı pilotları geçmeye başlayınca bir anda Türkiye’de tanınmaya başladım. Böylece babamın tezi çürüdü ve Volkan Abi haklı çıktı… Bir anda bana olan destekler arttı, sene başındaki havuzumuz büyüdü. Böyle olunca ne oldu? 2016 yılında Toksport bana çok büyük bir imkan tanıdı. Sadece benim Volkicar’da elde ettiğim başarılı sonuçlar neticesinde bana Porsche Cup’ta yarışma şansı tanıdılar. Kariyerimde en büyük dönüm noktalarından birisi oldu. Benim hayalim F1’di evet ama o yaşlarda o desteği imkanı bulamayınca ve biraz da imkansızlıklardan Volkicar’a binince işin yönü değişti. Benim kariyerimde ne yazık ki bir devamlılık olmadı. Önüme çizilen yolda 2 yarış single seater yapıp sonra binek otomobillere geçseydim bunun bir anlamı olmayacaktı. Yani bir düzen olmayacaktı. O yüzden ben şimdi kafamda buna göre bir plan yaptım. Eğer çok sıra dışı bir teklif gelmezse ben Single seater yerine otomobilde ilerlemeyi düşünüyorum. Şansım yaver gider, yeteneğimi iyi bir takımda gösteririm ne olur Porsche Super Cup’ta şampiyon olurum. Sonra DTM’den bir teklif gelir oraya gider orada da başarılı olurum. Daha yaşım 25’e gelmeden buralarda başarılı olursam belki bana F1 kapıları açılabilir. Bu bir senaryo… Çünkü DTM üzerinden F1’e giden pilotlar var. Hız açısından F1’e en yakın olan binek otomobil serisi DTM… Orada hızlı giden bir pilotun, eğer yaşı da uygunsa Formula 1’de de hızlı gideceğini düşünüyor otoriteler. Ben şu an buna kafa yoruyor muyum? açıkçası yormuyorum. Çünkü benim önümde daha uzun bir yol var. Daha yapmam gereken çok şey var, kendimi daha çok geliştirmem gerekiyor. O yüzden benim hedefim belli. Her yarışa çıktığımda elimden gelenin en iyisini yapıp kendimi göstermeye çalışıyorum. Çünkü şöyle bir gerçek var. İyi gittikçe kapılar açılıyor Avrupa’da. O yüzden bir yarışta sergilediğim bir performansla çok farklı kapılar açılabilir önümde. O yüzden benim derdim çıktığım her yarışa odaklanmak ve en iyisini yapmak.
– İzmir’de yarıştın , Körfez’de yarıştın İstanbul Park’ı da çok iyi biliyorsun değil mi?
– Abi ben daha istanbul park’a çıkmadım.
– Nasıl yani?
– İstanbul parkın hemen dibinde oturuyorum. piste 3-4 kilometre mesafedeyim. Yani İstanbul parkın bir turu mesafede oturuyorum ve piste daha hiç çıkmadım.
– Ama sen ülkemizi yurt dışında temsil eden bir genç pilot olarak sana hiç demediler mi gel burada antremanlarını yap diye?
–  İstanbul Park ile şöyle bir iletişimim oldu. 2 sene önce Formula Alfa’nın gelme ihtimali vardı. Ben de o seride iki yarış yaptım. Bir yarışın İstanbul Park’ta olma ihtimali vardı. Sonuçta ben burada ev sahibi olacaktım. Ben İstanbul Park yönetimine “piste çıkıp antreman yapabilir miyim” dediğimde ehliyetim olmadığı için izin vermediler. Önce bir track day için dedim. Ona da olmaz dediler. Lisansım var  dedik, yine olmaz dediler.  İstanbul Park’ta bu yüzden hiç tur atamadım.
Padokta da şöyle bir geyik olmaya başladı. İstanbul Park’ı herkes biliyor bu bir gerçek.  Bana diyorlar ki “İstanbul Park’ta ne antreman yapıyorsundur sen şimdi, İstanbul Park’ta bir yarış olsa sen iyi gidersin”. Benim açımdan açıkcası Hungaroring ile İstanbul Park arasında hiçbir fark yok çünkü Hungaroring’e de çıkmadım. İkisini de simülasyondan biliyorum. Sadece İstanbul Park’ın havasını biliyorum, yaşadığım yer dolayısıyla. Benim hayalim Türkiye’de bir yarış kazanmak. Bir pilotun en büyük hayali ne olabilir ki. Kendi seyircisi önünde yarış kazanmak  Ben Kenan Abi’nin yarışını tribünde izlemiştim.  Sam Lowes ile girdiği mücadeleden galip ayrılıp yarışı kazanınca ben öyle bir sevinci, tezaruhatı hiçbir yerde görmedim. İnşallah bana da öyle bir yarış nasip olur, o duyguyu ben de yaşarım. Benim açımdan üzücü, çünkü en büyük sıkıntımız antreman diyoruz ve yapamıyoruz yani. Temellerinin, kariyerimle neredeyse aynı anda atıldığı İstanbul Park’a çıkamadım. Bu da biraz buruk bir duygu yaratıyor bende…– Bildiğim kadarı ile sen Spa’da yarış kazandın. Orada yarış kazanmayı geçtim, o pistte yarışıyor olmak bile bir motorspor tutkunu genç için çok ama çok önemli bir adım. Sen Eau Rouge’u döndün yav daha ötesi var mı? Peki neler hissettin. Bunun hikayesini merak ediyorum
– Toksport, benim V1’deki derecelerimden etkilenip bana bu şansı tanıdı ve elini taşın altına koydu. Türkiye’de herkesin yapmaya korktuğu bir şeyi yapıp, genç bir pilota destek oldular. Gerçekten Türkiye’de bunu yapmaya korkuyorlar, ben nedenini hala çözemedim. Toksport bundan çekinmedi ve bana destek verdi. Onların bana vermiş olduğu desteği de iyi değerlendirdim. O dört yarışın ikisini kazandım. Spa Franchorchamps’da ve Hockenheimring’de birinci oldum. Ama öncesinde buraya gelene kadar aslında biraz da mental desteğe ihtiyacım vardı. Bu konuda da değişik disiplinlerde de olsak Kenan Sofuoğlu’ndan fikir almak istedim, onunla dertleşmek istedim ve Kenan Abi’nin Sakarya’daki pistine gittim. O da çok yoğun birisi ben atladım gittim. Kenan Abi’ye kendimi tanıttım. O da Türkiye’de otomobil sporlarının yıllardan beri halini biliyor. Yanlış destekler, başarısız sonuçlar, şişirilmiş pilotlar derken O da bana biraz ön yargılı yaklaştı. Kendi araç içi kamera görüntülerimi izlettim Kenan Abi’ye. O da gerçekten çizgimi ve gidişimi beğendi ve bana “sen şimdi Spa’ya gidiyorsun ya. Spa’yı kazan gel” dedi bana. İçimden Kenan abi bu yarışı nasıl kazanayım dedim. Spa’yı kazanmak o kadar kolay değil. Uçakta giderken hep onun söylediğini düşünüyordum. Kendi kendime ” başka seçeneğim yok bu yarışı kazanacağım” dedim ama bir yandan da bunu nasıl yapacağımı merak ediyorum. Kenan Abi’nin söylediği beni manevi olarak çok güçlendirdi. Böyle bir imkan var önümde ve Spa benim çok hayalini kurduğum bir pist. Ben çıktım o yarışa ve açık söyleyeyim kendim de beklemiyordum ve o yarışı kazandım. Çok baskı yediğim bir yarıştı, mental olarak çok zorlandım ama bir şekilde o yarışı kazandım.
– Kendi kendine hiç ben şu an Spa’dayım. Eau Rouge’u dönüyorum şu an diye düşündüğün oldu mu hiç? O sende nasıl duygular yarattı?
– Bende ne oluyordu abi biliyor musun? Eau Rouge’u döndükten sonra Kemmel düzlüğüne çıkıp çığlık attığımı biliyorum. “Eau Rouge’u döndüm daha ne olsun” diye çığlık atıyordum otomobilin içinde daha ne olsun diyordum içeride… Yarışın içinde tempolar biraz yükselince Eau Rouge’un neden Eau Rouge olduğunu anlamaya başladım. Çünkü abi çok farklı bir şey.  Benim için bir hayaldi, simülasyonlarda yıllarca oynadığım, döndüğüm bir pist ve orada yarışıyorum ve onu bırakın yarış kazanıyorum. O yarışı kazandıktan sonra hayallerimi yaşadım. Spa’nın kapalı parkına otomobilimi birincilik pozisyonuna koydum. Takımın seni karşılıyor orada. Spa’nın podyumuna çıkıyorsun daha ötesi mi var bunun. Basın toplantısı yapıyorsun, Spa’nın basın merkezinde bu çok değişik bir duygu ve esas beni etkileyen yarıştan sonra telefonumu açtığımda Kenan Sofuoğlu, bana git o yarışı kazan diyen Kenan Sofuoğlu beni aramıştı. Ben ona 2 hafta önce gittiğimde söylemiştim yarışın olduğunu ne bana sordu ne de canlı yayını var ama bir şekilde bir yerlerden bulup izlemiş. telefonda bana dedi ki ben seni izledim, ben sana inanıyorum. bu işte başarılı olabileceğine gönülden inanıyorum senin için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım dedi. Bu sırada yönetimde de değişiklik oldu. Serkan Abi sporun başına geldi. Bunlar beni çok motive eden şeylerdi. Çünkü Kenan abi bana inanıyordu ve arkamdaydı. Şu anki TOSFED başkanımız Serkan Yazıcı’nın sporcu geçmişini biliyorum. Bu işten çok iyi anlayan birisi olduğunu biliyorum. Bu yüzden o güne kadar federasyonla kuramadığım iletişimi alamadığım desteği Serkan abiden alabileceğimi düşünmeye başladım.  Çünkü ben Serkan abiye gidip hayal kurmayacaktım. Elimde sonuçlar vardı ve ben onlarla Serkan Abinin karşısına çıkacaktım. Tam Serkan abinin seçildiği dönemde ben Hockenheim yarışını kazandım. Aslında Porsche Cup’ın 3. ligiydi yarıştığım seri ama, ilk iki yarış nal toplarken bir anda son iki yarışı kazanınca bu sefer gelecek sezon için bir üst lige çıkma şansım doğdu. Takımların dikkatini çektim. Sonra Serkan abiyle iletişim kurduk. Serkan abi ilk olarak bana haklı olarak, bir göreyim seni önce dedi ve o sırada tam da Şampiyonlar Şampiyonası yarışı olacaktı. Ben böyle bir yarış yapıyorum bu yarışa gir kendini göster dedi. Aynen Serkan abi şunu söyledi. ben bu yarışta en iyileri görmek istiyorum ve 52 pilot çağırdı. Tabi Serkan abi bu yarışa gir deyince ben Şampiyonlar Şampiyonası’nın hayalini kurmaya başladım. Abi Şampiyonlar Şampiyonası açıkçası benim için zor geçti. Ben kendime güveniyordum ama çoğu kişi benim kazanacağımı düşünmüyordu. Beni tanıyan bir azınlık var sadece onlar bana güveniyordu. Orada şöyle bir hata yaptım. Okul yoğunluğumdan dolayı hep antrenmanı salladım. Haftaya giderim deyip durdum ve gittiğim gün İzmir’de sel oldu ve istediğim gibi antrenman yapamadım. Sonrasında zaten pisti antrenmana kapattılar ve ben hiç bilmediğim bir piste çıkmış oldum. Ben bir pisti çok çabuk öğreniyorum. Avrupa’daki yarışlarda da eğer daha önce orada yarışmadıysan pisti önceden tanıma şansınız olmuyor. Ama ben bir şekilde İzmir pistine alıştım ettim ve sonunda ‘Şampiyonlar Şampiyonu’ oldum. Bu sayede Serkan Abi’nin bana olan inancı arttı ve biz senin arkandayız ve senin için elimizden geleni yapacağız dedi. Biz bu sene vites büyüttük ve bu ilerlemede en büyük pay Serkan Yazıcı ve tabi ki TOSFED’e ait. Onların desteği ile kendimi çok daha rahat hissettim. Sezon ortasında takım değişikliği yapmak zorunda kaldım. Karşılıklı alınan bir karar sonunda yollarımız ayrıldı. Ben her zaman söylerim onlara karşı hep vefa borcum var. Takımdan ayrılırken açıkçası bir planım yoktu. 1 ay sonra bir yarış vardı ve ben başladım takım aramaya. Ama bir sene önce yarıştığım seride Attempto Racing’in hobi sürücüleri vardı. Biz onlara “beach boys” diyoruz. Havalı güneş gözlüğü takıp selfie çekenler. O zamanlardan takımın dikkatini çekmiştim. O zaman Toksport’taydım ama sonra takımdan ayrıldığımı duyunca tekrar iletişime geçildi. O sırada Serkan Yazıcı’nın yüzde yüz destek oldu. ‘Ne karar alırsan, neye ihtiyacın olursa ben senin hep arkandayım’ dedi. Ben, Serkan Abiye bu olayların hepsini anlattım. Başta taşın altına elini koyan federasyon ve sonrasında benim bulduğum sponsorlarla dört yarışlık bir proje oluşturduk. Bana verilen imkanları doğru değerlendirerek bu noktaya geldim. Bu konuda düşüncelerim şöyle. Yarışa çıktığımda elimde bir kurşun var ve onu doğru atmam lazım. Eğer o kurşunu boşa sallarsam ister istemez bir hobi sürücüye dönerim. Hiçbir zaman bir bahanen olamaz. Hata yaptın mı, geriye düştün mü kimse ‘Ayhancan tecrübesizdi’ demez… Hiç bahane üretmeden ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım. Sağ olsunlar bana inananlar her geçen gün artıyor. Bu iş artık yavaş yavaş bir milli mücadeleye dönüştü. İnsanlar benim bir sonraki yarış neler yapacağımı merak ediyor. Bu beni de çok motive ediyor.– Şimdi de Le Mans’dan bahsedelim. Eurosport’ta da  canlı olarak yayınlanan yarışta neler hissettin?
– Ben şunu söylemek istiyorum önce. Nissan GT Academy’nin düzenlediği bir sanal yarış vardı yine o pistte. Dünya çapında 2 milyon oyuncunun katıldığı bu yarışta ben 2. oldum. Bu çok iddialı bir sonuç. Ama sonuçta bu bir simülasyondu… Ben o pisti çok seviyordum ve  oraya giderken çok heyecanlıydım. Çok zevkli ama bir o kadar da zor bir pist olduğunu biliyordum. Oyunda her zaman bir restart tuşu vardır ama gerçekte işler çok daha başka. Yine çok iyi hazırlanmıştım o yarış için. Fiziksel olarak, mental olarak kendimi hazırladım. Otomobilime en uygun ayarı bulmak için çok araştırma yaptım. Çünkü o pistte ayar çok önemliydi ve takımımla iyi bir çalışma yapıp çok iyi bir otomobil hazırladık. O hafta sonundaki başarımda bunun çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Toksport ile çok çalıştık. O yarış benim açımdan kariyerimde en önemli yarışlar oldu. Çünkü oradaki hikaye başka. O kadar seyircinin önünde sıralama turlarında ilk 10’da yer buldum. listedeki 80 pilot içinde ilk onda ismi bilinmeyen bir tek ben vardım. Bir de benim Türk olmamın da bunda etkisi var. Alışık değiller önlerde bir Türk görmeye. Yarış içinde ben kendime çok değişik terapiler yapıyorum. Biliyorsun abi  Le Mans’ın düzlükleri çok uzun, orada düşünme şansın oluyor ve bu kötü  bir şey. Çok iyi bir start aldım, onuncu başlamıştım ve ikinci viraj sonunda dördüncülüğe çıktım. Bir karışıklık oldu ben orada çok serinkanlı davranıp iyi bir karar verdim ve dördüncülüğe yükseldim. Mulsanne düzlüğüne çıkınca bir an kendi kendime şunu söyledim “Ayhancan dördüncüsün!!” Kendimi sakinleştiremedim düzlükte. Bizim Porsche’ler 285 km/h’de kesiciye giriyor. Maksimum hıza gelmişim, ilk şiganda frenaja başlayacağım kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum içeride. Ben hala dördüncü olduğuma inanmıyorum. İyi bir frenajla orayı dönünce bu kez üçüncüye yaklaştığımı fark ettim. Kendimi sakinleştirmem herhalde bir on beş dakika sürdü. Son ana kadar çok iyi bir yarış çıkardık. Son turda, yıllardan beri yarışmış Dino Zampirelli’ye kaptırdım podyumu. Aslında haksız bir şekilde podyumu kaybettim. Le Mans’da slow zone uygulaması var ve çizgiden önce slow zone’dan çıkamazsın. Ben üçüncüyüm Dino dördüncü, düzlükte arkamdan çok rahat bir şekilde gelip beni geçiyor, yani slow zone’u önceden bırakıyor. Fiziki olarak bu kadar eşit otomobillerle bunu yapması mümkün değil. Ama yapacak bir şey yoktu bu kural hatasını görmemişlerdi. Sonradan kendime bundan bir kazanım sağladım. Kendi kendime dedim ki “Bunlarla hayatın boyunca karşılaşacaksın, bu tarz haksızlıklara da hazır olman gerek”… Herkes çok mutluydu bu sonuçtan ben de keyfini çıkarmak istedim ve Le Mans’dan bu şekilde ayrıldım. Ondan sonra yeni takımla Zolder’de yarışa çıktık. Oradaki işbirliğimiz de aslında son dakikada ekibe dahil olduğum için biraz planlarda aksama olmuştu. Ancak Zolder’de takım tüm gücüyle bana odaklandı ve o hafta sonu yerel kahraman Dries Vanthoor’un rekorunu da kırarak yarışı kazandım ve bir anda yabancı takımların konuşmak istediği, numarasını istediği bir pilot haline geldim. Daha önce de söylemiştim ya hani, motorsporlarında ne zaman en olacağı belli olmuyor diye. Bir rekor kırdım, iki gün önce yüzüne bakmayan insanlar seninle bir şeyler yapmak ister konumuna geldi. Önümüzde Barcelona yarışı var. Açıkçası mental olarak kendimi çok iyi hissediyorum. İyi hazırlandım bu yarışa. Otomobilimi görmüşşünüzdür belki Türk bayrağı ağırlıklı bir deseni var. Bu bana ayrı bir güven veriyor rakiplerim karşısında . Onlara saldığım korku, o gücü hissetmem. Bu yüzden kendimi iyi hissediyorum.  Arkamda bana destek olan ve her gün büyüyen bir kitle var. Onların desteğini hissediyorum. Serkan Yazıcı ve TOSFED arkamda, Kenan Sofuoğlu gibi kahramanım dediğim bir yarışçı arkamda. Tabi pistte neler olur bilemiyorsun ama ben bu hafta sonuna hazır olduğumu hissediyorum. Hedefimiz de fazla hayal kurmadan fazla geleceği düşünmeden elimdeki imkanları en iyi şekilde kullanıp gelecek sezonlarda TOSFED’i rahatlatmak istiyorum. Onların “Biz Ayhancan’a destek olduk, Ayhancan’ı bu noktaya getirdik.” demelerini istiyorum. Benim amacım onların sırtından bu yükü almak. Federasyon benim her zaman benim yanımda olacak bunu biliyorum. Onlar için bir yük değilim belki, onlar bundan büyük mutluluk duyuyorlar. Ama ben bunu global yapmak istiyorum artık. Ben bütçeyi dünya motorsporları havuzunun içinden çekmek istiyorum artık. Dünyaca başarılı pilotlar o havuzdan bir destek alıyorsa ben de payıma düşeni alabilmeliyim artık. Şu an en kısa vadede hedefim bu artık. Kendime her zaman ‘Ayhancan çık o piste en iyisini yap’ diyorum. Herkes benim elimden geleni yaptığımın farkında. İnşallah sizlerin de desteklerinizle Kenan abi gibi İstiklal Marşımızı dünyanın her yerinde dinletmeyi ümit ediyorum. Barcelona yarışı öncesi Ayhancan ile güzel zaman geçirdik. Eurosport’taki Porsche Super Cup yayınlarında da bana eşlik ederken açıkçası çok eğleniyorduk. Ama bu kez onun kariyeri hakkında konuşurken, karşımda ne istediğini çok iyi bilen, hedeflerini koymuş, durumun farkında, yaşının ötesinde olgunluğu ile (ama yaşının gerektirdiği ateşi ve o deli kanı koruyarak) işini iyi yapmaya çalışan bir yarışçı gördüm.

İşte bizim ihtiyacımız olan da bu… Sadece hızlı giden değil, hızlı giderken de sonraki adımlarını serinkanlı bir şekilde hesaplayan ve ona göre sağlam atan bir genç adam. Yolun açık olsun Ayhancan, bu yolda biz hep senin arkandayız….

Son bir soru geldi aklıma..

– Peki kedilerle problemin ne? ( bu soruyu sorarken Rider Cafe’ye son zamanlarda musallat olan duman renkli kabadayı yürüyüşlü kedi masaya doğru yönelmişti ve Ayhancan’ın tepkisi şu oldu)
– Abi geliyor yine!!!

AYHANCAN’I DESTEKLEMEK İÇİN TAKİP EDİN
www.instagram.com/ayhancanguven
www.facebook.com/ayhancan
www.twitter.com/ayhancanguven

Röportaj: Yiğit TOP

Facebook Yorumları

yorum